Kanser gelişiminin tek bir nedeni yoktur. Aile hikayesi (genetik), genel
sağlık durumu, beslenme şekli, kişisel alışkanlıklar ve çevresel
faktörler kanser gelişimi ile ilişkilidir. Bunlar içinde kanser
nedenleri arasında en az etkili olan etken genetik faktörlerdir.
Çevresel faktörler ise, ya kendi isteğimizle (sigara içmek, diyet,
cinsel alışkanlıklar) ya da isteğimiz dışında (kirli havanın solunması
ya da kirlenmiş su tüketilmesi) kanser gelişiminde rol alırlar.
Çok sayıda çevresel faktör kanser riskini artırırlar. Tütün dumanı
akciğer, ağız içi, gırtlak, yemek borusu, böbrek ve idrar kesesinde
kanser gelişme riskini önemli miktarda arttıran kanserojen maddeler
içerir. Havada ya da suda asbestos veya endüstriyel atıklarla meydana
gelen kirlenme, sigara kanser riskini artırır. Bir çok kimyasal maddenin
kansere neden olduğu bilinmekte ve bir çoğunun da kanser nedeni
olabileceğinden şüphelenilmektedir. Örnek olarak asbestosa maruz kalmak
akciğer kanseri ve mezetelyomaya (akciğeri çevreleyen zarların kanseri)
yol açabilir. Tarım ilaçlarına maruz kalmanın da bazı tip kanser
gelişmesinde (kan hastalıkları, örneğin lösemi ve Hodgkin dışı lenfoma)
yüksek risk taşıdığı saptanmıştır.
Kimyasalların kanser gelişimindeki zararlı etkileri, kimyasal maddenin
dozuna, kimyasal bileşiğin gücüne, o kimyasala ne kadar süre maruz
kalındığına ve kişinin genel sağlık durumuna göre de değişmektedir.
Kimyasallara maruz kalma ile kanser gelişimi arasındaki süre uzun yıllar
olabilir. Birçok kanser ona neden olan çevresel faktörlerin kontrol
altına alınması ile önlenebilmektedir. Kanserlerin yaklaşık %30’u
sigaraya bağlı olarak gelişmektedir. Diğer % 70’lik kısım ise çeşitli
faktörlerin birlikte etkileşimleri ile oluşmaktadır. Kansere neden olan
kimyasala maruz kalındığı fark edilir edilmez bu temas sonlandırılırsa,
vücudumuzun kanser gelişim sürecini durdurup tekrar sağlıklı hale gelme
sürecini başlatacağı bilinmektedir.
Radyasyon da kanser gelişimi için önemli bir risk faktörüdür. Temel
olarak güneş ışınlarından kaynaklanan ultraviyole radyasyona maruz
kalmak cilt kanserine neden olur. Görüntüleme ve tedavide kullanılan
iyonizan radyasyon ise özellikle karsinojeniktir. X ışınları da iyonizan
radyasyondur ve yüksek doz x-ışını ile çok sayıda test yapılan kişiler
artmış kanser riskine maruz kalırlar. Topraktan kaynaklanan radyoaktif
radon gazı akciğer kanseri riskini artırır. Normal şartlarda radon gazı
atmosferde hızla dağılır ve risk oluşturmaz. Ancak yüksek radon
içeriğine sahip bir zemine bina inşa edildiğinde, radon gazı binanın
içerisinde birikebilir ve bazen solunan havada zararlı düzeylere kadar
artabilir. Solunum yoluyla akciğerlere ulaşan radon sonunda akciğer
kanserine neden olabilir. Radon gazına maruz kalan kişiler aynı zamanda
sigara içicisi ise, akciğer kanseri gelişim riski daha da artmış olur.
Kanser gelişim riski hangi coğrafyada yaşadığımızla da ilişkilidir. Bu
durum sıklıkla karmaşık ve tam anlaşılamamış nedenlerden kaynaklanır.
Genetik, beslenme ve çevresel faktörlerin her biri altta yatan nedenler
arasında yer alabilir. Örnek olarak Japonya’da meme ve barsak kanseri
riski düşüktür. Ancak Amerika Birleşik Devletlerine göç ettiklerinde bu
iki kanserin görülme sıklığı gittikçe artar ve Amerikan halkıyla aynı
seviyeye ulaşır. Ayrıca Japonlar arasında mide kanseri görülme olasılığı
oldukça yüksektir. Japonlar Amerika’ya göç ettiklerinde farklı bir
beslenme nedeniyle mide kanseri riski gittikçe azalır.
Diyetle alınan maddeler kanser gelişim riskini artırabilir. Örnek olarak
doymamış yağlardan zengin bir beslenme ve obezitenin, artmış ince
barsak, meme ve prostat kanseri ilişkili olduğu bilinmektedir. Yüksek
miktarda alkol tüketen kişiler de baş boyun kanserleri ve yemek borusu
kanseri riski altındadır. Tütsülenmiş ve salamura yapılmış yiyeceklerden
oluşan veya ateşte kızartılmış etlerden zengin bir diyetin de mide
kanseri riskini artırdığı bilinmektedir. Aşırı kilolu kişiler de daha
fazla meme, rahim içi, ince bağırsak, böbrek ve yemek borusu kanseri
riski taşımaktadırlar.
Belli bazı ilaçlar ve tıbbi tedavinin de kanser riskini artırabildiği
bilinmektedir. Örneğin, doğum kontrol haplarındaki östrojen hormonu meme
kanseri riskini az da olsa artırabilse de, bu risk zamanla
azalamaktadır. Menapoz sonrası hormon yerine koyma tedavisi olarak
verilen östrojen ve progesteron da meme kanseri riskinde artışa neden
olurlar. Dietilstilbesterol (DES) olarak bilinen bir ilaç da hem
kullanan kadınlarda hem de doğum öncesi bu ilaca maruz kalan kızlarında
meme kanseri riskini arttırmaktadır. Meme kanseri tedavisinde kullanılan
bir ilaç olan tamoxifen de rahim kanseri riskini arttırmaktadır. Uzun
süreli testosteron veya diğer erkeklik hormonları (androjenler)
kullanımının karaciğer kanserini az miktarda artırdığı bilinmektedir.
Kanserin tedavisinde kullanılan bazı kemoterapi ilaçları (alkilleyici
ajanlar) ve radyoterapi de tedaviden yıllar sonra ikincil kanser gelişim
riskini artırmaktadırlar.
Son olarak enfeksiyonların da kanserle ilişkisi bulunabilir. Bazı
virüslerin insanda kesin olarak kansere yol açtıkları, bazılarının da
şüpheli oldukları bilinmektedir. Human papillomavirus (HPV) kadınlardaki
rahim ağzı kanserinin, erkeklerde ise penil ve anal kanserinin ana
nedenlerinden bir tanesidir. Hepatit B ve Hepatit C virüsü de karaciğer
kanserine yol açabilir. Lenfoma ve bazı kan hastalıklarının da insan
retrovirüsleriyle ilişkili oldukları gösterilmiştir. Bazı virüsler ise
sadece belli bölgelerde kansere yol açarken diğer yerlerde kanser nedeni
değildirler. Örnek olarak Epstein-Barr virüsü Afrika’da Burkitt
lenfoması, Çin’de ise nazofarenks kanserine neden olmaktadır.
Bazı bakteriler de kansere neden olabilmektedir. Mide ülserlerine neden
olan helicobacter pylori isimli bir bakteri mide kanseri ve lenfoması
riskini de artırabilir.
Bazı parazitler de kansere yol açabilirler. İdrar kesesinde uzun süren
yara, tahrişe neden olan Schistosoma haematobium kansere de yol
açabilir. Bir başka parazit olan Opisthorchis sinensis de pankreas ve
safra kesesi yolu kanseri ile ilişkili bulunmuştur.
Kanser gelişim riskini azaltmak için ne yapmalıyız?
Bilimsel çalışmalar yaşam şekli seçimimizin, sağlıklı bir diyetin, iyi
beslenmenin ve fiziksel aktivite yapmanın kanser riskini azaltabildiğini
göstermiştir. Bu değişimleri gerçekleştirmek için hiç bir zaman geç
değildir. Ancak uzun süren alışkanlıklardan vaz geçmek ve kanser riskini
azaltmak için sabırlı olmak gereklidir. Aşağıdaki önlemlerin riski
azaltıcı etkisi bilinmektedir.
1. Sigara, nargile veya çiğneme şeklinde bile olsa tütün ve tütün ürünlerini kullanmaktan kaçınmak.
Bu önlem özellikle alkol tüketenler için önemlidir. Alkol ve tütünün
birlikte kanser yapıcı etkileri, tek başlarına yapabilecekleri etkiden
daha yüksektir.
2. Daha fazla meyve ve sebze tüketmek. Her gün 5 ya da 6 kez meyve veya sebze yenilmelidir. Taze sebze ve meyveler yenmeden önce yıkamalıdır.
3. Hayvansal kaynaklı yüksek yağ oranı içeren gıdaların tüketimini azaltmak.
Düşük yağ içerikli gıdalar seçilmeli ve yüksek yağ içeren kırmızı et
tüketimi azaltılmalıdır. Yağda kızartılmış etler yerine, ızgarada ya da
fırında pişirilmiş etler, deniz ürünleri ve beyaz et tercih edilmelidir.
4. Fiziksel olarak aktif olmak, ideal kiloya erişmek ve onu korumak. Haftanın hemen her günü, günde 30 dakika hareket halinde olmak gereklidir.
5. Alkollü içecek tüketimini sınırlamak.
6. Direkt olarak güneş ışığına maruz kalmaktan kaçınmak veya süreyi azaltmak.
Gün ortasında güneşlenmemek, koruyucu şapka ve giysiler giymek,
dışarıdayken gölge yerleri tercih etmek ve güneş koruyucu kremler
kullanmak alınacak önlemlerdendir.
7. İş yerinde güvenlik kuralları ve düzenlemelerine uymak. Mümkün
olan her durumda kanserojenler yerine güvenli olan maddeler
kullanılmalıdır. Çalışanlar tehlikeli maddeleri iyi havalanan bir alanda
tutmalı ve kendilerini nasıl koruyacakları konusunda eğitilmiş
olmalıdırlar. Kişisel koruyucu giysiler ve nefes alma cihazları
gerektiğinde kullanımalıdır.