Kanser
çeşitli nedenlerle genlerimizde meydana gelen bozukluklar sebebiyle
oluşmaktadır. Bu bozukluğa sebep olan faktörlerin başlıcaları, sigara
gibi tütün ürünlerinin içinde bolca bulunan kimyasal ajanlar, bazı
virüsler ve radyasyondur. Karsinojen dediğimiz bu faktörler genlerimizde
bozukluklara yol açabilir. Bu bozukluklar tamir edilebilir ya da
edilemez. Tamir edilemeyen bozukluklar çok önemli olmayabileceği gibi
oluşum yerine göre kanser gibi çok ciddi problemlere de yol açabilir.
Eğer bu bozukluk aynı zamanda eşey hücrelerinde oluşmuşsa genetik olarak
aktarılır da. Yani bu bozukluk ailesel olarak aktarılabilen bir
kanserin nedenidir. Ancak bu geni taşıyan kişinin kanser olma olasılığı
%100 değildir. Aynı şekilde taşımayan da kanser olmayacaktır diye kesin
bir yargıya varmak doğru değildir.
Genetik testler temelde kişiseldir ve sırdır ancak aynı zamanda aileyi
kanser konusunda ilgilendiren bu test tüm aile bireylerini de yakından
ilgilendirmektedir. Çıkan sonuç sıkıntılara ve korkulara yol
açabilecektir ve ciddi önlemler alma kararı vermek durumunda
kalınabilecektir. Sigortalanmada sorunlara yol açabilir. Pahalıdır.
Tüm bu bilgilerin ışığında ailevi riski yüksek kişilere genetik test
yapmak önerilir. Fakat bu testin sonucunun genetik danışman eşliğinde
iyi bilgilendirilerek doğru yorumlanması, sonraki adımların ne olması
konusunda karar verilmesi çok önemlidir. Amerikan Klinik Onkoloji Derneği genel anlamda genetik testlerle ilgili şu önermeleri yapmaktadır.
a) Kişi veya aile öyküsü genetik kanser yatkınlığını destekliyorsa
b) Test doğru olarak yorumlanabilecekse
c) Sonuca göre ailevi kanser riskine karşı medikal veya cerrahi olarak yapılabilecek uygun bir yöntem varsa test yapılmalıdır.
Tıbbi genetik açıdan akrabalık dereceleri değerlendirildiğinde; anne,
baba kardeş ve çocuklar birinci derece; nine dede, torun, yeğen, amca,
hala, teyze ve dayı ikinci derece; kuzen, büyük amca-dayı, büyük hala-
teyze, büyük dede-nine ise üçüncü derece akraba olarak sayılır.
Meme/over kanseri ve genetik: Ailesinde
bir tane birinci derece bayan akrabada meme kanseri olması kişinin meme
kanseri riskini diğer bireylerden 1.8 kat daha arttırdığı
hesaplanmıştır. Bu risk iki tane birinci derece akrabada meme kanseri
varlığında 2.9 kat artmaktadır. Eğer meme kanserine yakalanmış olan
akraba 30 yaş öncesi tanı alımı ise risk daha da artmaktadır. Meme kanseri olgularının %5 ile 10’u aileseldir. Kalıtsal
meme kanseri ile ilişkili çeşitli genler tanımlanmıştır. Bu genler
içinde en önemlileri hereditary breast/ovarian cancer (HBOC)
sendromundan sorumlu BRCA1/BRCA2, Li Fraumeni sendromundan sorumlu TP53
ve Cowden sendromundan sorumlu PTEN genleridir. BRCA1 geni ilk defa 1990
yılında tanımlanmış olup genel toplumda bu gen bozukluğunun görülme
oranı 6/10.000 dir. BRCA1 pozitifliği olan bir kadında hayat boyu meme
kanserine yakalana riski yaklaşık %85, over (yumurtalık) kanserine
yakalanma riski ile %40-60 civarındadır. BRCA2
gen bozukluğu ise genel toplumda 2,2/10.000’dir ve BRCA2 pozitifliği
olan bir kadında hayat boyu meme kanserine yakalanma riski %40-45, over
kanserine yakalanma riski ise %15 civarındadır. BRCA
gen bozukluğu testinin öncelikle kanser tanısı olan kişide yapılması
eğer pozitiflik saptanırsa aile bireylerinin incelenmesi önerilir.
Bir hastada BRCA pozitifliği var mı diye araştırmak için Amerikan Ulusal Kanser çalışma grubunun önerileri şu şekildedir.
1.Ailede BRCA1/2 mutasyonu olan birey varlığı
2.Meme kanseri olan hastada aşağıdakilerden en az birinin varlığı
a) 45 yaş ve altında tanı almış olmak
b) 50 yaş altında tanı almış olmak ve ailede en az bir yakın akrabanın 50 yaş altında meme kanseri ve/veya yumurtalık kanser tanısı alması
c) Kişide biri 50 yaş ve altında olmak üzere iki meme kanseri tanısı olması
d) Herhangi bir yaşta tanı almış olmakla birlikte ailede en az iki birinci derece akrabada 50 yaş altında meme ve/veya yumurtalık kanseri tanısı
e) Ailede erkek meme kanseri öyküsü
f) Kişide yumurtalık kanseri tanısı da konması
d) En az iki yakınında pankreas ve prostat kanseri de bulunması
e) Etnik olarak yüksek riskli olma (Aşkenazi Yahudisi gibi)
3. Erkek meme kanseri tanılı hasta
Meme kanseri dışındaki diğer genetik geçişli olabilecek kanserler
barsak, mide, pankreas, rahim, tiroid ve cilt tümörüdür. Bu kanser
türleri için meme kanserinde olduğu kadar veri bulunmamakla beraber
ailede birden fazla kişide bu kanser türlerine rastlanması, barsakta çok
sayıda polip bulunması, birden fazla kez aynı kanser türüne yakalanma
öyküsü gibi risk faktörleri genetik testi akla getirmektedir. Böyle
durumda genellikle ailedeki en erken yaşta kanser olan kişide genetik
testi yapmak uygun olabilir.
Genlerimizin gardiyanı olarak adlandırılan TP53 geni 17. Kromozomda yer
alır ve bizi kansere karşı korumada büyük rol oynar. Bu gende meydana
gelen bozukluk kemik-yumuşak doku tümörü, meme kanseri kan kanseri,
barsak kanseri ve beyin tümörü başta olmak üzere pek çok kanser ile
ilişkilidir. Bu gen bozukluğu olan kişilerde ve ailelerinde hayat boyu birden fazla tümör görülme oranı çok yüksektir. Kanser
tanısı almış hastaların yaklaşık %50’sinde TP53 hasarı tespit
edilmiştir. Erken yaşta (özellikle 36 yaş) birden fazla tipte tümör
görülen ailelerde bu genetik testin yapılması önerilebilir.
Bazı kansere yatkınlık gösteren genetik bozukluklarda deri bulguları da
sıklıkla gözlenir. Derisinde çok sayıda kahverengi leke, kan damar
yumakçıkları bulunan kişiler kanser yatkınlığı bulunan sendromlara sahip
olabilir. Bu kişilerin ve ailelerinin de genetik danışmanlık alması
şiddetle önerilir.
Günümüzde kanserle ilgili olabileceği bilinen çoklu gen testleri giderek yaygınlaşmakta ve daha ucuza erişilebilir olmaktadır. Genetik
materyalimizi taşıyan herhangi bir sıvı, sürüntü veya dokudan genetik
çalışma yapılabilmekle beraber en çok tercih edilen ve kolay
uygulanabilen yöntem kan örneğinden genetik çalışma yapmaktır.
Testlerin iyi bir genetik danışmanlık eşliğinde yapılması, sonuçların ne
anlama geldiğinin iyi anlaşılması ve sonuçlara göre neler
yapılması-yapılmaması gerektiğinin ortaya iyi konması çok önemlidir ve
büyük hassasiyet gerektirir.