Nükleer
enerji, maddenin en küçük yapı taşı olan atomun çekirdeğindeki
tepkimeler sonucu ortaya çıkan çok büyük bir enerjiyi ifade etmektedir.
Bu enerji Albert Einstein’ın maddenin enerjiye dönüşümü ile ilgili E=mc²
formülü ile açıklanmaktadır. Çekirdek içindeki nükleer kuvvetleri
ortaya çıkarmak ve diğer enerji türlerine dönüştürmek için nükleer
reaktörler kullanılmaktadır. Nükleer enerji oluşumunda 3 ana reaksiyon
söz konusudur. Bunlar füzyon, fisyon ve yarılanmadır. Atomik
parçacıkların bileşme reaksiyonuna füzyon adı verilirken atom
çekirdeğinin zorlanma sonucu parçalanmasına fisyon denilmektedir.
Yarılanma ise çekirdeğin parçalanarak daha kararlı hale geçmesidir.
Doğal (yavaş) fisyon olarak da adlandırılabilmektedir. Füzyon
tepkimeleri hafif radyoaktif atomların birleşerek daha ağır atomları
meydana getirdiği nükleer tepkimelerdir. Fisyonda ise ağır radyoaktif
maddelerin dışardan nötron bombardımanına tutulmak suretiyle daha küçük
atomlara ayrılması esasına dayanmaktadır. Elde edilen enerji miktarı
füzyon tepkimelerinde fisyona göre daha fazla miktardadır. Örneğin güneş
tepkimeleri füzyona, nükleer santraldaki ve atom bombasındaki
tepkimeler ise fisyona örnek olarak gösterilebilir.
Nükleer
santralde fisyon tepkimeleri için zenginleştirilmiş uranyum
kullanılmaktadır. Nötronlar yüksek bir hızla uranyum elementinin
çekirdeğine çarpıp ve onu kararsız hale getirmektedir. Kararsız
uranyumun fisyon tepkimesi ile bölünmesi sonucunda çok yüksek miktarda
enerji açığa çıkmaktadır. İlk tepkime sonrası ortaya çıkan nötronlar
uranyum elementin her bir atom çekirdeğinde tepkime oluşturana dek
yoluna devam etmektedir. Ortaya çıkan bu enerji kontrol edilemediğinde
ölümcül miktarlardadır. Bu tepkimeyi kontrol etmek için ortamda serbest
nötronları tutan ve tepkimeye girmesini önleyen üniteler bulunmaktadır.
Burada güvenliğin temelini kontrollü bir fisyon tepkimesi oluşturabilmek
esasına dayanmaktadır.
Oluşan
bu yüksek miktardaki enerji çok yüksek sıcaklıklarda su buharı
oluşturmak için kullanılmaktadır. Bu buharın elektrik jeneratörüne bağlı
tribünlere verilmesi ve tribün şaftının dönmesi sonucunda elektrik
üretimi sağlanması amaçlanmaktadır. Oluşan elektrik kullanılacağı yere
gönderilirken tribünden sıcaklığı ve basıncı düşmüş olarak çıkan buhar
kapalı devre sistem ile soğutularak su haine geleceği ve tekrar
kullanılacağı yoğunlaştırıcıya gitmekte ve döngü bu şekilde devam
etmektedir.
Türkiye’de
ilk nükleer enerji santrali şu anda yapım aşamasında olup uzun yıllaran
beri santral kurulumu ilgili planlamalar mevcuttu. 1960’lı yıllardan
itibaren nükleer enerji konusunda çalışmalar yapılmış olsa da bir sonuca
varılamamış ve 2004 de konu tekrar gündeme gelmiştir. Hatta günümüzde
yapılmakta olan Akkuyu nükleer santrali için Atom Enerjisi
Komisyonu’ndan yer lisansı 1976 da alınmıştır. Şu anda 3 santral için
planlama yapılmakta olup ilkinin temelleri 2015 de Mersin’de atılmıştır.
17 Ocak 2007’de Nükleer Enerji Yasası çıkarılmıştır. Bu yasaya göre
2010-2020 yılları arasında 5 bin megavatlık üç nükleer santral kurulması
planlanmıştır. Ancak bu santrallerin kurulumu ile ilgili yasa, gerek
yapı-denetim gerekse masraf konularında anayasaya aykırılıklar olduğu
gerekçesiyle edilmiştir.
Türkiye’nin ilk nükleer enerji
santralinin Mersin ili Büyükeceli kasabasının Akkuyu mevkiine yapılması
planlanmaktadır. Tam olarak faaliyete gireceği tarih belli olmamakla
birlikte santralin tam kapasite ile çalışması durumunda ülke elektrik
üretiminin yaklaşık %6’sını karşılaması beklenmektedir. Nükleer enerji
santral Rus kamu şirketi Atomstroyexport tarafından kendi finansal
kaynakları ile kurulacak olup 15 sene boyunca ürettiği tüm elektriği
Türk tarafına satım garantisi ile işleyecektir. Santralin temeli 15
Nisan 2015 de atılmıştır. Reaktör tipi olarak VVER-1200 (AES-2006)
kullanılması planlanmaktadır. Bu reaktör tipinde en yeni radyasyon
güvenlik ve sızdırma tedbirleri ile birlikte çift koruyucu zırhlı
(reaktör kalbi koruma kabı) ile birlikte aktif ve pasif güvenlik
tedbirleri ile donatılması planlanmaktadır.
Nükleer
enerji kullanımı ile ilgili en büyük çelişki kuşkusuz ki kazalardır. En
iyi bilinen nükleer santral kazaları; Three Mile adası kazası, Çernobil
reaktör kazası (1986 Ukrayna), Fukuşima Nükleer Santrali kazaları (2011
Japonya) olarak sıralanabilir. Nükleer santral kazaları birçok insanın
yaşadığı yerden tahliyesiyle, doğrudan ölümle, birincil ilişkili kanser
vakaları veya sağlığın ciddi şekilde etkilenmesi ile
sonuçlanabilmektedir. Bu durum kazanın olduğu yer kadar oluşan nükleer
bulutun etkisi ile yüzlerce kilometre çevresini de etkileyebilmektedir.
Ancak akkuyu nükleer santralin kendi sitesinde verilmekte olan bilgilere
bakacak olursak doğayı kesinlikle kirletmediği, çevreye yapacağı
radyasyon etkisinin petrol, kömür ve doğalgaz ile çalışan santrallere
göre çok daha az olduğu, kapalı üretim döngüsü nedeni ile zararlı
yakıtın zırhlı konteynırlar içinde başka bir tesise taşındığını ve
nükleer güç santralinden havaya sadece temizlenmiş hava bırakıldığı
bilgisi verilmektedir.